Web Analytics
Deprem Fetih ve Sürgün - Mustafa Cingil
Avrupa daha doğru bir ifade ile Doğu Avrupa coğrafyası Türkler’e MÖ 8. yy.dan beri yurtluk görevi etmekteydi.
İskitler, Avrupa Hunları, Avarlar, Hazarlar, Bulgarlar, Kuman-Kıpçaklar, Peçenekler gibi Doğu Avrupa coğrafyasında yaşayan İslâm öncesi Türk devletleri için bu topraklar yıllarca yurtluk görevi görmüştür.
Moğollar’ın Anadolu’daki tahakküm döneminde…
Ulûğ Sultan Alâeddin Keykubâd
ve Hunat Hatun’un torunu
Sultan II. Gıyâseddin Keykavus, beraberinde büyük bir Türk topluluğu ile birlikte Moğol baskısından kaçarak 1261 yılında Rumeli’yi geçip Dobruca'ya yerleşir.
Keykavus burada Bizans’ın kendisine verdiği bölgede diğer bazı Türk gruplarını da bünyesine katarak hüküm sürmeye başlar.
Bunun bedeli ise…
Önce kız kardeşi daha sonra da kendisinin Hristiyanlığa geçmesidir.
İşte bu topluluk…
Günümüzdeki Gagavuz Türkleri’nin de köklerini oluşturur.
(Sanılanın aksine Gagavuz ismi Gök Oğuz’dan değil Keykavus’dan gelir.)
Osmanlı’nın klasik (kuruluş) dönemlerinde ise…
Türkler’in Rumeli’ye geçişi Bizans İmparatoru Kantakuzenos'un, Orhan Bey'den yardım istemesiyle başlar.
Orhan Gâzi'nin oğlu Süleyman Paşa yardım için Rumeli’ye geçerek 1352'de Sırplar'ı bozguna uğratır.
Dönüşte bölgedeki Çimbi’ye asker bırakarak kendileri için de bir üs kurar.
Bundan sonra Osmanlılar bir taraftan Gelibolu, diğer taraftan da Tekirdağ doğrultusunda fethe başlarlar.
DEPREM
1354 yılının 1 Mart'ı 2 Mart'a bağlayan gecesinde Rumeli’de meydana gelen çok büyük bir “deprem” neticesinde Gelibolu ve civarındaki kalelerin neredeyse tamamının yıkılıp, harap olması üzerine…
Osmanlı kuvvetleri de bu deprem karmaşasını fırsat bilerek, hemen harekete geçerek Gelibolu ve diğer kalelerin tamamını feth eder.
Gelibolu ve civarının ele geçirilerek Rumeli'de sağlam bir köprübaşı kurulması, Osmanlı için çok önemli bir dönüm noktası olmuştur.
Bundan sonra Türkler’in Rumeli ve Balkanlar’daki fetihleri arka arkaya gelmeye başlayacaktır.
(Balkan ismi Türkçe’dir ve ormanlık sıradağlar demektir.)
Bu bölgelerin nüfuslandırılması
ve yerleşimi ise tamamen Selçuklu uygulamaları şeklinde olmuştur hep.
Ele geçen böylesine büyük toprakların iskânı ve Türkleşmesi ancak Anadolu ve Türkistan sahasındaki konar-göçer Türkmen grupların buralara “sürgünü” ile olmuştur.
Burada uygulanan “sürgün” günümüzdeki anlamından çok farklıdır.
Sürgün usulü bir cezalandırma tedbiri olmayıp belli kurallar dahilinde bir yönlendirmedir.
Sürgünde aslolan gönül rızasıdır.
Buralara yönlendirilen Türkmen gruplar bir süre her türlü vergiden muaf tutulurlar, birçok avantajlara da sahip olurlar.
Hatta bunların yerleşik hayata kolay geçebilmeleri için, şehir hayatı için gerekli olan ayakkabıcı, terzi, dokumacı,hallaç, aşçı, debbağ, demirci, dülger, inşaat ustası ve kuyumcu gibi esnaflar da bu bölgelere yönlendirilirdi.
Bazen de göçler ve yerleşmeler dervişler ve bu bölgelerde kurdukları tekke ve zaviyeler kanalı ile gerçekleşirdi.
Ancak…
Tekke ve zaviyeler daima dağlık bölgelerde kurulurarak hem iskân görevlerini yerine getirirler, hem de asıl görevleri olan gözetleme şeklinde emniyeti sağlama vazifelerini ifa ederlerdi.
(Günümüzde ise tarikat ve cemaatlerin şehirlerin en lüks yerlerinde, oldukça şatafatlı yapılarına bakınca, baştaki amaç ve anlayıştan ne kadar da uzakta oldukları kolayca anlaşılır.)
Genellikle o bölgelerin Türkleşmesi için gönderilen gruplar Hoca Ahmed Yesevî’nin talebeleri ve onların yönlendirdiği gruplardır.
(Sarı Saltuk…gibi)
Günümüzde…
Anadolu’ya bir şekilde geri dönen veya dönmek zorunda kalan ve “göçmen/muhacir” şeklinde tabir ettiğimiz topluluklar…
“Dönme (muhtedî)” şeklinde yaygın ama tamamen yanlış bir sanının aksine…
Zamanında o bölgelere gönderilen özbeöz saf Türkmenler’dir.
(Bu manada muhtedîlik Anadolu’da çok daha yaygındır.)
Türkmenler’in ve göçmenlerin din anlayışları ise yerleşik Anadolu halkı gibi dini bilgileri doğrudan medrese hocalarından değil de, dedelerden öğrendikleri için, biraz da yaşadıkları göçer hayat tarzlarından dolayı daha yüzeyseldir.
Dahası…
Türkmenler ve göçmen topluluklar arasında kadim Türk inançları da kendine oldukça fazla yer bulur.
Bir başka önemli nokta da…
Satır arasında kısaca geçmiş olduğum ama özellikle dikkat çekmek istediğim bir önemli konudur;
Bir büyük deprem akabinde gerçekleşen Gelibolu’nun fethi örneğinde olduğu gibi…
Uzmanların deyimi ile “Kıyamet Fayı’nın” kırılması ile yaşanacak
bir büyük İstanbul depreminin ardından…
Dünya’nın incisi İstanbul özelinde…Adalar Denizi (Ege), Marmara ve Trakya bölgelerinin güvenlikleri de oldukça önem arzetmektedir.
Ordumuzun bu konudaki bir senaryoya hazır olması da ayrıca güven vericidir.
Kalın sağlıcakla.
…………………………………………………….
Mustafa Cingil
26.02.2023
Pazar
…………………………………………………….
Kaynakça;
•RUMELİ TÜRKLÜĞÜ
(Prof.Dr.Erhan AFYONCU)
•İSTİLÂ DEVİRLERİNİN
KOLONİZATÖR TÜRK
DERVİŞLERİ
(Ord.Prof.Ömer Lütfi BARKAN)
•OSMANLI SOSYAL TARİHİ
(Prof.Dr.Arzu TERZİ)
•TÜRK BODUN BİLİMİ
ARAŞTIRMALAR
(Prof.Dr.Harun GÜNGÖR)

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Yorumlar

https://otuzsekiz.org/assets/images/user-avatar-s.jpg

0 comment

Write the first comment for this!